26 Ağustos 2013 Pazartesi

Ne İzliyorum?: Bron/Broen



Polisiye sever misiniz? Şimdiye kadar kaç polisiye dizi ya da film izlediniz? Hepsini unutun! Bron/Broen onların hepsinden çok farklı ve çok daha güzel. Dizinin adı hem Bron hem de Broen. Yani 2 dilli bir diziden bahsediyoruz. Bron İsveççe'de, broen Danca'da köprü anlamına geliyor. Dizimiz de bir köprünün üstünde başlıyor zaten. Daha ilk dakikasından İskandinavya'nın soğuk ikliminin diziye hakim olduğunu görüyoruz. 10 bölüm boyunca da böyle devam ediyor. Dizinin çekimlerinde, oyuncularında, müzilerinde hep soğuk ve karanlık bir hava var.




Biraz da konudan bahsedeyim. Bilen bilir, İsveç-Danimarka arasındaki denizi boydan boya geçen ve iki ülkeyi birbirine kara ve demir yoluyla bağlayan bir köprü vardır ( ve köprünün bir bölümü gemilerin geçmesi amacıyla denizin altından gider). Bu köprünün üstünde ülkeler arasındaki sınırı belirleyen çizgide bir kadın cesedi bulunur. Ceset, tam sınır çizgisinde ortadan ikiye kesilmiştir. Kadın sıradan biri değildir. İsveç'te önemli bir siyasi isimdir. Ama ceset her iki ülkenin de topraklarında bulunduğu için soruşturma, iki ülke polisini de ilgilendirmektedir. Cinayet soruşturmasına Malmö Polisi'nden Saga Noren (Sofia Helin), Kopenhag Polisi'nden Martin Rohde (Kim Bodnia) bakar. Daha sonra cesedin alt ve üst parçalarının farklı kişilere ait olduğu anlaşılır. Katil, bir gazeteci aracılığıyla polise sosyal içerikli mesajlar göndermeye başlar. Üstün yetenekli polislerimizi bu zeki katili yakalamakta bir hayli zorlanacaktır. Yoksa katil o kadar da uzakta değil mi?




Dizide 2 başrolümüz var. İsveçli Saga Noren, olağanüstü bir polistir. Fakat; sosyal hayatta o kadar da başarılı değildir. "Duyguları alınmış" kadın polis, insanlarla iletişim kurmakta zorluklar yaşamaktadır. Yalan söylemeyi beceremez, biraz patavatsızdır. Dizi, komedi dizisi olsaydı Sheldon Cooper'ın dişi versiyonu diyebilirdim. Diğer başrolümüz ise Danimarka'dan. Martin Rodhe, ameliyatının ardından henüz işine dönmüş bir polis. 3 çocuğu var. Mutlu bir aile tablosu çiziyor. Saga kadar olmasa da başarılı bir polis.

Diziyi izlerken bir Malmö'ye bir Kopenhag'a gidiyoruz. Bir İsveççe bir Danca duyuyoruz. Bu iki ülkenin kültürünü öğrenmek için büyük bir fırsatımız da var. Tek hayal kırıklığımsa hayallerimizdeki İskandinav kadınlarına pek rastlayamıyoruz. Dizinin en ve tek güzel kadını Dedektif Saga Noren. Dizinin başarısının ardından, Amerika-Meksika sınırını konu alan birebir kopyası The Bridge bu sezon yayınlanmaya başladı. Ben 10 dakika katlanabildim. İngiltere-Fransa sınırında geçen bir uyarlamanın yapılacağı da konuşuluyor. Neyse, bunlar bizi ilgilendirmiyor. Çünkü, kuzey ülkelerinden daha iyi polisiye yapan bir ülke olduğunu sanmıyorum. 22 Eylül'de Bron/Broen'ün yeni sezonuna kavuşacağız. Bu tarihe kadar 10 bölümlük ilk sezonu izlemenizi çokça öneriyorum.

22 Ağustos 2013 Perşembe

Lady Gaga Bunu Bize Neden Yapıyorsun?

Geçen haftaki Lady Gaga-Applause yazımda şarkının beklentilerimin altında olduğunu, bunu da "klipte bir patlama yaşıcaz herhalde" şeklinde yorumladığımı yazmıştım. 2 gün önce şarkımızın klibi de piyasaya çıktı. Lady Gaga, Twitter hesabından gururla duyurdu. Ben de bir heves ekranın başına kurulup klibi açtım. Ama o da ne? Klibin sonunda kör oldum! Pop müziğin kraliçesi, Hadise-Gülşen arası bir kliple karşımdaydı. Şimdi siz de klibi bir izleyin, sonra devam edelim.


     

Buraya eklerken bile nefesim sıkıştı. Hayır, sen Bad Romance, Telephone, Judas gibi klipler yapmışsın zamanında. Bu ne hal şimdi? Manifaturacıdan alınmış gibi duran metrelik çarşaflar, 4. sınıfta aldığımız "Bilgisayara Giriş" dersi seviyesindeki Paint'le yapılmış gibi duran kuğu figürü, dansçılar desen "O Ses Türkiye" finalinde yarışmacının arkasında oynayan dansçı seviyesinde. Eskiden Hande Yener, Lady Gaga'yı taklit ediyor diye gülerdik, artık sanırım Lady Gaga, Hande Yener'i taklit ediyor. Judas klibine 10 milyon $ harcayıp iflas ettikten sonra klibe para harcamaya tövbe mi etti acaba?

Lady Gaga'ya buradan sesleniyorum! Sevgili Lady, her ne ruh hali içindeysen oradan çık, eski yoluna geri dön lütfen. Senin gittiğin bu yol, yol değil! 

Siz şarkıyı ve klibi nasıl buldunuz? Yorumlarınızı eklemeyi ihmal etmeyin :)

  

20 Ağustos 2013 Salı

İlk Buluşmada Nereye Gidilir, Neler Yapılır?

Bir ilişkinin en zor kısmı ilk buluşmadır. Bu ilk seferi bir atlattık mı gerisi çok daha kolay gelir ya da gelmez. Bu da ilk buluşmanın nasıl gittiğine bağlıdır.

Bu yazıda ilk buluşmada ne giyilir, nereye gidilir, nelerden konuşulur, nasıl davranılır bunları anlatmaya çalışacağım. Arada da küçük tavsiyeler ekleyebilirim. Yazı genel olarak erkeklere yönelik olsa da bayan okuyucuları da dikkatle okumaya davet ediyorum.

İlk buluşmada nereye gideceğiniz, bulunduğunuz şehir, hava durumu, maddi durumunuz gibi birçok etkene göre farklı şekillenebilir, tahmin edeceğiniz gibi. Burada genel hatlardan bahsedeceğim. Öncelikle müstakbel kız arkadaşınıza buluşma teklif ederken ne dediniz, bu çok önemli. "Beraber bir kahve içelim mi?", "Cuma akşam müsait misin?", "2 kişilik tiyatro biletim var, benimle gelir misin?" gibi farklı sorularla konuya girmiş olabilirsiniz. İlk buluşma için ilk tavsiyem sorunuzun doğrultusunda plan yapmanız. Kahveyse kahve, yemekse yemek, tiyatroysa  tiyatro.

Kahve: Eğer gündüz vakti kahve içmeye gidecekseniz Starbucks'a gitmeyin. Yan masada T cetvelini ve kağıtlarını masaya sermiş bir mimar, karşınızda "Selin Hanım, non-fat latteniz hazır!" diye bağıran barista varken konuya konsantre olamayabilirsiniz. Bu nedenle güzel kekleri olan şirin diye tabir ettiğimiz bir kahve dükkanını tercih edin. Dükkanın duvarlarında asılı olan film afişleri, konuşacak konunuz kalmadığında imdadınıza yetişebilir mesela.

Yemek: Buluşma akşam gerçekleşecekse yemek başrolde olacaktır tabii. Konu yemek olunca durum biraz daha karmaşıklaşıyor. Filmlerdeki havalı adamlar gibi kendinize güveniniz pik noktasında değilse bu adamları örnek alıp sokakta yarım ekmek arası köfte yemeye gitmeyin. İlk buluşmada biraz ciddi olmanız gerektiğini unutmayıp bütçenize uygun şık bir restoranda 2 kişilik rezervasyonunuzu önceden yaptırmayı ihmal etmeyin. Restoran seçerken dikkat etmeniz gereken en önemli nokta yemek fiyatları. Bunun 2 açıdan önemi var. Birincisi, gecenin sonunda bir aylık maaşınızın yarısını bırakıp çıkmak istemezsiniz. İkincisi ise müstakbel sevgilinizin üzerinde yanlış bir izlenim bırakmamış olursunuz. Daha sonra sizden kendisini sık sık böyle mekanlara götürmenizi bekleyebilir. Seçeceğiniz mekanın müzikli olması sizin için bir artı olacaktır. Yine konu tıkandığında müzik ortama romantizm katar ve paçayı kurtarırsınız. Yemek sipariş ederken soğan, sarmısak, köri gibi kokan yiyeceklerden ve maydonoz gibi dişinize yapışma riski olan yiyeceklerden uzak durun. Alkolü fazla kaçırıp ilk günden rezil olmayın. İlk buluşmadan tatlınızı paylaşmayı teklif etmeyin. Eğer o teklif ediyorsa geri çevirmeyin ve tercihi kendisine bırakın. Genel görgü kurallarını unutmayın. Gerek restoran gerek kahve dükkanı seçimlerinizi daha önce gittiğiniz yerlerden yana kullanın. İlk kez gideceğiniz bir yer sizi zor durumda bırakabilir.

Sinema-Tiyatro-Konser: İlk kez kültürel bir etkinlikte buluşacaksanız biraz daha rahatsınız demektir. Hem akşam boyunca sürekli konuşmak durumunda kalmayacak hem de konuştuğunuz zaman konu bulmakta zorlanmayacaksınız. Dikkat etmeniz gereken en önemli nokta gideceğiniz etkinliğin ilk buluşmaya uygun olması. Yani Amerikan Pastası ve türevleri filmlerden ve korku filmlerinden uzak durun mesela. İlgi duymadığınız türde bir etkinliğe gitmeyin. Mesela daha önce jazz dinlemediyseniz jazz konserine gitmeyin. Böylece beklenmeyen bir soru karşısında gece araba farı görmüş tavşan gibi kalmazsınız. İlk buluşma olduğundan dolayı sinemada el ele tutuşma, konserde sarılma gibi aktivitelere girerek karşı tarafı rahatsız etmeyin ama teklif ondan gelirse geri çevirmeyin. Etkinlik çıkışında beraber tatlı yemeyi ya da kahve içmeyi teklif edebilirsiniz. Fakat fazla üstelemeyin ters tepebilir.

Buluşma akşam gerekleşecekse onu evinden almayı teklif edin. Arabanız yoksa taksi kullanın. Eğer direk mekanda buluşmayı öneriyorsa "Emin misin, ben seni alabilirim" diye teklifte bulunun ama ısrar etmeyin. Dönüşte de aynı şekilde evine bırakmayı teklif edin. Akşam bir felaket olarak geçmediyse taksiyle tek başına gitmesine izin vermeyin.

Buluşmanız boyunca birçok konudan konuşabilirsiniz. Konuyu akışına bırakın ve zorlamayın. Zaten sohbet etmekte güçlük çekiyorsanız ve bu durum sizi sıkıyorsa muhtemelen ikinci buluşma gerçekleşmeyecektir. Buluşma boyunca en önemlisi kendiniz olun. Bilmediğiniz sularda yüzmeyin. Etkileyecem diye kendinizi olduğunuzdan iyi göstermeye çalışmayın. Foyanız 1 hafta sonra ortaya çıkar. Karşınızdakini ezmeye de çalışmayın. Yani sürekli kendinizi övmeyin, sürekli kendinizden bahsetmeyin. Konuşma sürelerinin homojen olmasına dikkat edin.


Tüm Kıyafetler: Massimo Dutti


Buluşma mekanına ve hava durumuna göre giyeceklerinize karar verebilirsiniz. Tabi ki şık olmaya özen gösterin. Çok şık bir restorana gitmeyecekseniz takım elbise giyinmeyin. Kanvas ya da kot pantolon, gideceğiniz yerin şıklığına göre gömlek ya da tişört, blazer ceket her zaman hayat kurtarır. Hava çok sıcak değilse üzerinize ceket almayı ihmal etmeyin. Böylece müstakbel sevgiliniz üşüyecek olursa ceketi ona verebilir ve puan kazanabilirsiniz. Giyiminizden daha önemlisi buluşmaya bakımlı gidin. Saçlarınıza ve sakal traşınıza özen gösterin. Yüzünüzde sivilce lekeleri varsa kapatın. Dişlerinizi mutlaka fırçalayın ve ağzınızın kokmamasını sağlayın. Bunun için marketlerde satılan nefes kapsüllerini ve ağız spreylerini kullanabilirsinz. Tırnaklarınız temiz ve kesilmiş olsun. Güzel kokulu, fazla ağır olmayan bir parfüm kullanın. Çıkmadan önce mutlaka aynaya bakın, kendinize gülümseyin ve özgüvenli durun. Artık buluşmaya hazırsınız :)

Şimdi hoşlandığınız kıza teklifte bulunabilirsiniz. Kızlar, siz de bizi fazla üzmeyin lütfen. İyi şanslar :)

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Erkekler İçin Şort Modelleri

Geçtiğimiz günlerde sevgili köşe yazarımz Meral Tamer Hanımefendi, çarşıda, pazarda, dışarıda şort giyinmememiz gerektiğini salık vermişti. Kendileri bu beyanda bulunurken ter, pişik, isilik gibi sonuçları düşündü mü bilmiyorum. Ama son günlerde havaların ani ve aşırı ısınması pantolon giyinmemizi neredeyse imkansız hale getirdi. Hatta yakında herhangi bir şey giyinmemiz imkansız hale gelecek diye korkmuyor değilim. Edep, haya tutuyoruz kendimizi.

Meral Hanım'ın yaptığı açıklamadan sonra ben de şort meselesine bir el atayım dedim. Hangi boyda, renkte, desende şort giyinmeliyiz bunun üstüne görüşlerimi sizinle paylaşacağım efendim. Hava sıcak diye şıklığımızdan ödün verecek değiliz ya!





Öncelikle boy! Şortta en önemli olay boydur. Adı üstünde şort; yani kısa. Bundan yola çıkarak bermuda ya da kapri adını verdiğimiz, giyindiğimizde bizleri hilkat garibesi gibi gösteren kumaş parçalarından uzak duruyoruz. Hatta ve hatta bu ürünleri satan mağazalara bile girmeyiniz derim ben :) Şort için en uygun boy dizimizin hemen üstüdür. Yok ben daha kısa giyinmek istiyorum diyorsanız dizinizin üstünden dört parmağınızla ölçünüz. Yok ben çok kısa giyinmek istiyorum diyorsanız dizinizin üstünden sekiz parmağınızla ölçünüz. Yok ben daha kısa giyinmek istiyorum diyorsanız, demeyin. Daha kısası ancak mayo olabilir. Hatta üstteki görselde yer alan sarı şortu mayo olarak dahi giyinmeyin!!! Soldaki kot şortu görünce kendinizi pelte gibi yere bırakıp ölü taklidi yapın. Alttaki görselde gördüğümüz siyah kot şort sınırımız olmalı. Şortun alt sınırı ise dizimizin alt sınırı. Diz sınırındaki bir şortu birkaç kez katlayarak kendi boyunuzu da elde edebilirsiniz. Daha uzunları görünce hızlı adımlarla ortamı terk edebilirsiniz. Üstteki görselde ortada yer alan kumaş parçası sinir krizi geçirmek için yeterli sebeptir gözümde.





Şort rengi olarak size ilk önce canlı renkleri önerebilirim. Ben kendim açık yeşil, açık mavi ve kiremit rengini çok seviyorum. Bu rengi zevkinize göre sarı, kırmızı, turuncu, lacivert gibi renklerle değiştirebilirsiniz. Yaza en uygun renk olarak tabii ki beyazı unutmuyoruz ama sizi uyarmalıyım ki beyaz şortla beyaz tişörtü birlikte giyinmeyin. Ve daha önemlisi beyaz şortun altına kendini belli eden iç çamaşırı giyinmeyin. Havalar çok sıcak olduğundan siyah yakar. Pişik olmak istemiyorsanız bu renkten de uzak durun. Fosforlu şortlar çok dikkat çekiyor, karşı apartmandaki sevdiceğiniz sizi evden fark etsin istemiyorsanız giyinmeyin.





Geldik modele. Bikaç sene önce ekose modeller çok modaydı. Ben o zamanlar ekoseyi çok seviyor olmam bahanesiyle kendime 65798 tane şort almıştım. Şimdi kafamı dağlara taşlara vuruyorum tabi. Çünkü bu yıl düz şortlar daha bi moda oldu. Bense paraya kıyıp yeni şort almadım kendime :/ Ama hala ekose şortlar da modasını kaybetmiş değil. Özellikle benim gibi bir ekose sever için hiç geçmeyecek sanıyorum. Ekose şortlarla desensiz tişört tercih ediyoruz tabii ki. Şortunuzu kumaş, kanvas, keten dışında kot olarak da alabilirsiniz. Ben yine alt tarafı kıvrılmış kot şortları çok seviyorum. Penye şortu tahmin edersiniz ki sadece yatarken giyinebiliriz. Ve lütfen bol şort giyinmeyin.






Şortlarımızın en önemli tamamlayıcısı kemerler. Ağır görünümlü kumaş bir şort tercih ettiyseniz deri bir kemer tercih edebilirsiniz. Keten ya da kanvas şortlarla cıvıllığınıza cıvıl katacak örgü görünümlü renkli kemerleri tercih edebilirsiniz. Aman dikkat!!! Bu kemerlerin çok ucuz ve kalitesiz görünenleri var, uzak durun. Ben bu tür kemerlerin çift renkli olanlarını ve ucu deriyle tamamlanmış olanlarını seviyorum. Sıradanlıktan uzaklaşıyorum böylece. Ekose şortlarlaysa tercihiniz doğrultusunda kemer takmayabilirsiniz. Yine keten şortunuzun kemer takma yeri olmayabilir. 


Şort dosyamızın böylece sonuna geldik. Bu yazıda bolca şort ve bacak gördük. Meral Tamer okursa nasıl bir ruh haline girer bilemicem ama siz bu sıcak günlerde şortlarınızı giyinerek daha mutlu olabilirsiniz.

13 Ağustos 2013 Salı

Ne İzliyorum?: The Fosters

10 hafta önce abc family'de yepyeni bir dizi boy gösterdi. Sağda solda çok fazla reklamı çıkmadı, konuşanı çok fazla olmadı diye duymamış olabileceğinizi düşünüp reklamını yapmayı kendime görev edindim. Yaratıcılarından bir tanesi Peter Paige olunca diziyi izlemeye karar vermiştim. Sonradan da yapımcısının Jennifer Lopez olduğunu öğrendim. Bu kadın parasını boşa harcamaz herhalde diye düşünüp diziyi izlemeye başladım. Konu itibariyle akıllara zarar olmasa da konuyu o kadar güzel işlemişler ki 10 bölümlük ilk sezonu hafta hafta takip etmekten kendimi alamadım.



Dizide bi ailemiz var. San Diego'da yaşıyorlar. Bu ailenin 2 tane annesi var. Evet, başrolümüzde iki lezbiyen anne var. Zaten son yıllarda Amerikan dizilerinde eşcinsel sayısında artışlar vardı. The Fosters da bu kervana dahil oldu. Yıllardır sıradan dizilerden gına gelmiş olan bense bu durumdan oldukça memnun kaldım. Dönelim konuya. Stef ve Lena'nın 3 çocukları var. Bunlardan en büyük olanı Brandon, Stef'in bir önceki evliliğinden. Evet, Stef cinsel kimliğini Lena'yla tanıştıktan sonra keşfetmiş. Jesus ve Mariana ise çiftimizin çok küçüklerken evlat edindikleri Latin kökenli ikizler. Bu 5 kişilik ailemizin içine dizinin ilk bölümünden Callie ve kardeşi Jude da dahil oluyor. Böylece aile 7 kişiye büyümüş oluyor. Biraz da karakterlere yakından bakalım:


Stef (solda) ve Lena'dan yukarıda biraz bahsetmiştim. Polis olan Stef eski eşi Mike ile aynı ofiste çalışıyor. Mike eski eşinin cinsel tercihi konusunda oldukça anlayışlı. Ama bu duruma anlayış göstermeyen biri var: Stef'in babası. Lena ise siyahi bir anne ile beyaz bir babanın kızı. Özel bir okulda idareci olarak çalışıyor.


Foster ailesinin 5 tane çocuğu var. Bunlarda biraz daha öne çıkanı Callie. İlk bölümden itibaren Callie'nin ilişkileri, Callie'nin eski koruyucu ailesi, Callie'nin derdi, Callie aşağıya, Callie yukarıya. Diziyi izleyince fark edeceksiniz ki itici mimikleriyle Callie beni aslında hiç ilgilendirmiyor.Hatta ağzını büzdükçe krizler geçiriyorum.


İkizlerimizden erkek olanı Jesus, Jake Austin tarafından canlandırılıyor. İlk bölümlerde Jesus'un psikolojik sorunları olduğunu öğreniyoruz ama dizi boyunca gayet aklı başında davranıyor. En büyük derdi ise ikizinin arkasını toplamak. İlerleyen bölümlerde Jesus'un aşk hayatında renklenmeler oluyor.



Bu dizide aklı başında bir kız yok. İkizlerden diğeri Mariana, bildiğimiz şımarık, sorunlu bir ergen. Annelerinin başını bir dakika boş bırakmıyor. İlk bölümden itibaren biyolojik annem de biyolojik annem diye başımızın etini yiyor. Hobileri arasında Jesus'u zor durumda bırakmak yer alıyor.



Stef'in ilk evliliğinden oğlu Brandon, geleceğin sanatçılarından olacağa benziyor. Piyano çalıyor. Baş belası sevgilisi dışında bir sorunu yok. Callie'yle aralarında bir şey olacak mı diye bekleyip duruyoruz. Ailenin kız çocuklarının aksine yine aklı başında bir genç kendisi.


Vee ailemizin en küçük üyesi Jude. Callie'nin öz kardeşi. Yaşı küçük olduğu halde aklı ablasından daha yerinde. Jude biraz farklı bir çocuk. Okulda çok fazla arkadaşı olmamasına rağmen çok iyi anlaştığı bir erkek arkadaşı var. Cinsel tercihi konusunda kesin bir bilgiye henüz ulaşamadık.

The Fosters farklı birçok karakteri bünyesinde barındıran bir aile dizisi. İzlerken yeri geliyor gülüyor yeri geliyor ağlıyoruz. Mariana'ya ve Callie'ye sinirleniyor, annelere acıyoruz. Dizinin en güzel yanı ise müzikleri. Bölüm boyunca hepsi birbirinden güzel müzikleri dinliyoruz. Dizinin bir diğer güzel tarafıysa San Diego'nun muhteşem manzaralarını izliyor olmamız. (The O.C. izleyen biz Türk gençleri için California'nın özel bir yeri vardır zaten :))

Dizi 2. sezon onayını aldı ve Ocak ayında tekrar başlayacak. O güne kadar 10 bölümlük ilk sezonu izlemenizi tavsiye ediyorum. Aşağıda dizinin jenerik müziğini keyiflerinize sunuyorum. İyi seyirler efendim :)



12 Ağustos 2013 Pazartesi

Lady Gaga-Applause


Lady Gaga'nın 19 Ağustosta çıkaracağını duyurduğu Artpop albümünün çıkış şarkısı Applause'u beklediğimizden 1 hafta önce gün yüzüne çıktı. Az önce kulaklarımıza ulaşan şarkı maalesef beklentilerimin çok altında çıktı. Belki de uzun süredir paylaşılan olağanüstü albüm tanıtım görselleri beklentimi bu kadar yükseltmişti. Tabi bir de konu Lady Gaga olunca ister istemez çok büyük beklentimiz oluyor. Albümün diğer şarkılarını dinlemek ve ilk klibi izlemek için sabırsızlanıyorum. Lady Gaga şarkılarını ilerleyen günlerde daha ayrıntılı inceleyeceğim. Şimdilik sizi Applause ve görselleriyle başbaşa bırakıyorum. Siz şarkıyı nasıl buldunuz?

Şarkıyı dinlemek için tıklayın.
Lady Gaga

9 Ağustos 2013 Cuma

1 Güzel 3 Film: Marion Cotillard



Bazı kadınlar var ki bakmaya doyamıyoruz. Benim için bu kadınların başında Fransız güzel Marion Cotillard geliyor. 1975 doğumlu güzeli birçoğunuz Taksi serisinden hatırlayacaksınız. Bense kendisini ilk olarak Küçük Beyaz Yalanlar'da (Les Petits Mouchoirs) izledim ve ünlü olduğunu dahi bilmeden hayran kaldım. Yakın zamanlardaysa 2003 yapımı Cesaretin Var mı Aşka'da (Jeux D'enfants) kendimi ekrana bakmaktan alıkoyamadım. Fransızca konuşmanın çok yakıştığı Marion Cotillard aynı zamanda çok başarılı bir oyuncu. 2008 yılında En İyi Kadın Oyuncu dalında Kaldırım Serçesi filmiyle Oscar kazanadı ve bu ödülü İngilizce olmayan bir filmle alan ikinci aktris oldu. Taxi, Inception, Public Enemies, The Dark Knight Rises gibi büyük bütçeli Hollywood yapımlarında boy gösterse de hala Avrupa sinemasını renklendirmeye devam ediyor. 2012 yapımı Pas ve Kemik (De Roille et D'os) filminde iki bacağı kesildikten sonra hayata tutunmaya çalışan katil balina eğitmeni Stephanie rolüyle izledik kendisini. Bu yılda Oscar adayı olması beklenirken aynı yıl rol aldığı The Dark Knight Rises filminde sergilediği unutulmaz ölüm sahnesinde (aşağıda sahneyi ekliyorum) gösterdiği komik ötesi performansıyla bu adaylığı elinden kaçırdı.



Şimdi yıldız oyuncunun rol aldığı unutulmaz 3 filmi inceleyelim:

La Mome (La Vie en Rose-Kaldırım Serçesi)




Oscar ödüllü filmle başlayalım önce. Unutulmaz Fransız şarkıcı Edith Piaf'ın hayatının anlatıldığı filmde Marion Cotillard başrolde. Hayat kadını annesi tarafından dünyaya getirildikten sonra terk edilen Edith Piaf hayata sokaklarda şarkı söyleyerek başlamıştır. Sokak şarkıcılığından dünya starlığına uzanan bir hayat, acı veren bir hastalık ve unutulmaz aşkı Marcel. Marion Cotillard'ın bedeninde yeniden hayat bulan Kaldırım Serçesi ancak bu kadar başarılı oynanabilirdi. Filmde aynı zamanda unutulmaz şarkıları da dinleme fırsatı buluyoruz. Filme adını veren La Vie en Rose için





Nine (Dokuz)





Müzikal filmlerin en başarılı örneklerinden olan Nine başarılı kadrosuyla da dikkat çekiyor. Daniel Day-Lewis, Nicole Kidman ve Penelope Cruz filmde Marion Cotillard'a eşlik ediyorlar. Film, dokuzuncu filmini çekmeye zorlanan yönetmen Guido Contini'nin bir türlü yazacak konu bulamamsı, bu sancılı süreçte karısı, metresi ve diğer kaçamaklarını konu alıyor. Bu hikayeyi izlerken ünlü oyuncuların seslendirdikleri şarkıları da dinliyoruz. Fergie'nin de bir şarkısıyla renklendirdiği Nine'da Sophia Loren, Kate Hudson, Judi Dench gibi ünlü isimlerle de gözlerimizi ve kulaklarımızı şenlendiriyoruz. Filmde Marion Cotillard 2 şarkı seslendiriyor. Benim dinlemeye doyamadığım Take It All için




Midnight In Paris (Paris'te Gece Yarısı)





Ve geldik benim en sevdiğim filmlerden biri olan Midnight In Paris'e. Zaman tanımayan yönetmen Woody Allen son yıllarda Avrupa'nın en güzel şehirlerinde çektiği filmlerle gündemden düşmedi. Yeni filmiyle New York'a dönecek olan yönetmen, ağzımızda Londra, Barcelona, Paris ve Roma'nın tadını bıraktı. Nişanlısıyla birlikte Paris'i ziyaret eden genç yazar Gil, kariyerinde tıkanma noktasına gelmiştir filmde. Nişanlısı Inez bu durumu hiç kolalaştırmamaktadır. Bir gece, içinde bulunduğu kasıntı ortamdan kaçan Gil gece yarısı çanının çalmasıyla birlikte kendisini 1920 lerin Paris'inde buluverir. Orada Gil'i Hemingway, Picasso, Dali gibi efsane sanatçıların yanısıra güzelliğiyle göz kamaştıran Adriana da beklemektedir. Yazar bundan sonra gündüzleri günümüze gelirken geceleri Altın Çağ'a dönmektedir. Filmde bizi küçük bir sürpriz olarak Carla Bruni de bekliyor.

Daha önce Marion Cotillard'ı izlemediyseniz sizi ilk iş olarak izlemeye davet ediyorum. Cesaretin Var mı Aşka'daki partneri Guillaume Canet'le evli olan yıldızın bir de oğlu var.




8 Ağustos 2013 Perşembe

Düğünümüz Var Ne Giyinelim?

İki bayram arası nikah olmaz derler ama bu sıcakve güzel havalar evlenmek için tam zamanı değil mi? Aramızda yaz bitmeden evlenecek olduğu halde hala ne giyineceğini bilmeyenler varsa sizi buraya alalım. Düğününde gelinlik giyinmek her genç kızın hayalidir. Peki biz erkekler için de öyle değil mi? Bu gün bizim için de bir o kadar özel değil mi? Öyleyse düğünümüzde gecenin en şık erkeği olmak için kolları sıvıyoruz. Damat kıyafeti konusunda oldukça katıyımdır. Kesin kurallarım vardır. Hatta yakında pazarda da satılmaya başlayacak olan siyah takım elbise-bordo parıltılı yelek-aynı kumaştan yapılma yelpaze gönümlü taşlı kravat üçlüsünü gördüğüm zaman ortamı hemen terk etmek istiyorum.

Bütün resmi davetlerde olduğu gibi düğünümüzde de tercihimizi smokinden yana kullanmalıyız. Peki smokinimizi nereden ve nasıl almalıyız? Önümüzde dünyaca ünlü markalar ve bütçemize uygun olduğundan dolayı tercih edebileceğimiz Türk markaları var. Ama maalesef Damat dışında kalan Türk markalarına sıcak baktığımı söyleyemeyeceğim. Gelin şimdi farklı tarzlardaki smokinleri daha yakından inceleyelim.





Smokin dünyasının en gözde markaları Burberry ve Ralph Lauren. Serilerde genelde siyah renkleri tercih etseler de az miktarda da olsa lacivert smokinleri görüyoruz. Farklı ve tarz sahibi olmak istiyorsanız sol üstteki lacivert Burberry smokine göz atmanızı öneririm. Tabi bu 2 markadan alışveriş yapmak istiyorsak kesenin ağzını da açmamız gerekiyor. Çünkü gördüğünüz bu smokinlerin fiyatları 2500 TL'nin üstünde.





Düğünümde bütün gözler benim üstümde olsun, yıllarca ne giyindiğim konuşulsun, gelini bile gölgede bırakayım diyorsanız Dolce&Gabbana tam size göre. Bu markanın diğer ürünlerinde olduğu gibi smokinlerinde de desenler göze çarpıyor. Yalnız sizi şimdiden uyarmalıyım ki bu kıyafetleri üstünüze geçirmek yeterli değil. Onları taşıyacak güven ve duruşa da sahip olmanız gerekiyor.





Hem dünyaca ünlü marka giyineyim hem de çok para vermeyeyim diyorsanız sizi Hugo Boss'a alalım. Bu markadan giyindiğiniz zaman konu komşu Boss giyinmiş diyecek ama sizin cebinizden 1500 TL'nin altında bir para çıkacak. Ayrıca size bir ipucu; düğünden önce yolunuz Stuttgart'a düşerse şehrin yarım saat yakınındaki Metzingen kasabasına uğrayın. Hugo Boss fabrikasını ve fabrika satış mağazasını bulacaksınız. Oradan istediğiniz kıyafeti çok daha ucuza temin edebilirsiniz :)






Yukarıda da yazdığım gibi yerli malı markalar içinde sadece Damat'ın smokinlerini beğeniyorum. Yukarıda incelediğimiz markaların aksine Damat bu sezon beyaz cekete ağırlık vermiş durumda. Oldukça da güzel duruyorlar. Ama sizi buradan uyarmalıyım ki Monako Prensi değilseniz hem ceketinizi hem de pantolonunuzu beyazdan yana tercih etmeyin. Damat smokinlerin fiyatı ise daha cep dostu. 1000-1500 TL aralığında bu ürünlere sahip olabilirsiniz.





Gelelim gömleklere. Aslında gömleklerle ilgili karmaşık bir durum yok. En çok dikkat etmemiz gereken 2 nokta gömleğin renginin beyaz olması ve vücudumuza tam oturması. Benim kişisel tercihim pileli gömleklerden yana.






Gömleklerimizin olmazsa olmazı saatle birlikte en önemli aksesuvarımız kol düğmeleri. Size farklı örnekler göstermek istedim. Kol düğmelerimizi sağ alt köşedeki gibi pırlantalı modellerden seçebileceğimiz gibi (ki bunun için yüklü bir bütçe ayırmamız gerekiyor) orta sıradaki gibi ünlü markalardan (Tiffani&Co. en çok beğendiğim) ya da en üsttekiler gibi sevdiğimiz simgelerden seçebiliriz. Bu seçenekler arasında benim favorim sol üst köşedeki Eiffel Tower lı olan. Bu kol düğmelerini linke tıklayarak 40 TL gibi oldukça makul bir fiyata edinebilirsiniz. 




Düğün günümüzde smokinden daha önemli bir şey varsa o da ayakkabılardır. Hem şık hem de rahat bir ayakkabı seçmek bizim gece boyunca kurtarıcımız olacaktır. Düğün öncesi hazırlıklarda yapacağınız en büyük hata ayakkabıda ucuza kaçmak olacaktır. Yukarıda tokalı, bağcıklı, düz, rugan, mat ayakkabılar görüyoruz. Sol üst köşedeki Burberry ayakkabı rugan ve bağcıklı olması nedeniyle diğerlerinden bir adım öne çıkıyor.



Gömleğimizin tamamlayıcısı olarak papyonlara bakıyoruz. Smokinle birlikte sadece ve sadece papyon kullanılır. Aklında soru işareti olanlar için hayır, kravat kullanılmaz; hayır, düz siyah kravat kullanılmaz ve hayır, düz-siyah-parlak kravat da kullanılmaz. Ve çok çok rica ediyorum kendinden bağlı papyon görürseniz ortamdan arkanıza dahi bakmadan hızla uzaklaşınız.





Son olarak uzuuuuun siyah çorabımızı asla unutmuyoruz. Ayrıca isteğimize bağlı olarak kuşak ve mendil kullanabiliriz; ama ikisi birden fazla olacaktır. Cebimizde şişkinlik yapmaması amacıyla cüzdan kullanmak yerine para klipsini tercih etmek daha doğru olacaktır (bıçağın kesmemesi ihtimaline karşın cebizimizde para bulundurmayı unutmuyoruz tabi ki :)).





Yukarıda bahsettiğimiz çizginin çok dışında olmasına rağmen Benjamin Harvey'nin düğününde giyindiği bu damatlığa bayıldım. Yaz düğünü için seçilmiş muhteşem bir renk olmuş açık mavi. Ayakkabı çok güzel bir uyum sağlamış. Sadece kravat yerine aynı renkte papyon kullanılsaydı kesinlikle çok daha güzel durabilirdi.

Sizin de damatlıklarla ilgili sorularınız varsa iletişim formuna ya da yazının altına yorum yazmaya davetlisiniz :)

6 Ağustos 2013 Salı

Kimleri Örnek Alalım?: Ewan McGrager

Ewan McGragor hem stiliyle hem de filmleriyle ilgimi en çok çeken ünlüler arasında. İskoçya doğumlu aktör 40 yaşını çoktan geride bırakmasına rağmen hala yakışıklılığı, olağanüstü oyunculuğu ve muhteşem stiliyle Hollywood'un en çok dikkatimizi çeken üyelerinden biri. Obi-Wan Kenobi günlerinin üstüne çok geçse de hala kendisini Star Wars'la hatırlıyoruz. Bunun dışında Trainspotting, Cassandra's Dream, I Love You Philip Morris, The Pillow Book, Angels&Demons gibi filmleriyle de aklımızda. Peki Ewan günlük hayatta ve kırmızı halıda nasıl karşımıza çıkıyor?





Günlük hayatta genelde düz giyinmeyi tercih ediyor. Tamamen düz giyinmek kendine güveni olmayan insanlar için çok zordur. Ewan McGragor ise kıyafetleri iddiasız olsa da kendisi duruşuyla oldukça iddialı. Yakışıklı olması çuval giyse yakışıyor olmasını da beraberinde getiriyor belli ki. Düz tişörtlerini ise mevsime uygun olarak kaban ya da ceketle tamamlıyor. Renk seçimi ise genelde fazla risk taşımayan siyah, mavi, yeşil gibi tonlardan yana oluyor. Sarışınlara laciverti çok yakıştırdığım için sol alttaki fotoğrafı benim favorim.




Düz giyiniyor ama kıyafetlerini aksesuarlarla da tamamlıyor. En çok atkı ve fular kullanmayı tercih ediyor. Yine renk olarak risksiz olanları takıyor. Ben de günlük hayatımda fular takmayı çok sevdiğim için Ewan'ın bu hallerini çok hoş buldum.


Genelde aynı çizgide giyinse de saçını ve sakalını sürekli değiştiriyor. Zaman zaman oynadığı filmler bunu gerektirse de kendisinin de yüzüyle oynamayı sevdiği belli oluyor. Genç yaşlarda saçlarını kısa kestirirken ya da havaya kaldırıken günümüze yaklaştıkça saçını uzun ve geriye taranmış şekilde kullanıyor. Bütün modeller de kendisine yakışmış.




Ewan McGragor kırmızı halının en şık giyinen erkeklerinden. Halının yerine göre farklı giyiniyor. Takımını kravatsız gömlekle hatta tişörtle bile kombinleyebiliyor. Papyon ya da düz siyah kravat kullanabiliyor. Takımını desenli kravat ve gömlekle de kullanıyor. 3 parçalı takım elbisesini ve beyaz yaka mendillerini çok beğendim.Sağ alt görselde ise İskoç eteğiyle kırmızı halıda boy göstermiş.






İskoç eteği demişken Ewan McGragor köklerini unutmuyor. Kendisini zaman zaman geleneksel kıyafetler içinde görüyoruz. İskoç eteğini sadece poz vermek için değil günlük hayatta da giyiniyor.




Ewan McGragor bizlere örnek olan stilinin ve muhteşcem oyunculuğunun yanısıra bir UNICEF gönüllüsü. Kendisi sık sık kuruluş aracılığıyla yardıma muhtaç çocuklar için çalışıyor.

İlk postumu böylece tamamlamış oldum. Hepinizden yorumlarınızı bekliyorum. Yaptığınız eleştirilere göre blogum bundan sonraki şeklini alacak. Ayrıca bana ulaşmak için sağ taraftaki iletişim formunu ve baygiletisim@gmail.com adresini kullanabilirsiniz. Görüşürüüz :)



























MERHABA

Herkese merhaba :) Uzun zamandır aklımda erkeklere yönelik bir moda blogu açmak vardı; ama yazmaktan pek haz etmediğim için sürekli erteliyordum. En sonunda bugün yaz tatilimin artık rahatsızlık verici derecede uzaması sonucu başlamaya karar verdim. Blog yazmışken de sadece moda olmasın diziler, filimler, sanat ve ilişkiler de olsun istedim. Erkek Rehberi temel olarak erkek modası içerecek olsa da tavsiyelerimle de sizlerle olacağım. Hoşça vakit geçirin, yorumlarınızı eksik etmeyin :) Bay G